“Şeytan”
kavramıyla alakalı birçok başlıkta açıklamalarım olmuştu. Lakin tek bir başlık
altında “İblis” meselesini incelediğimiz gibi incelememiştik. Bu nedenle daha
evvel değinmediğim detaylarla birlikte bu konuyu da tamamlayalım istedim…
Dilerim hak ve hakikat noktasında düşündürücü ve sorgulatan bir yazı olur.
Şeytan Kavramı
Öncelikli
bilmemiz gereken; “Şeytan” kelimesi; “İnsan”, “Cin”, “Hayvan” ya da “Bitki”
gibi bir yaşam formunu temsil eden bir kelime değildir. Nitekim ayette açık ifadelerle “hem cinler
arasından hem de insanlar arasından şeytanlar olduğu” vurgulanmış
bulunmaktadır.
İşte böyle, biz her nebiye insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar aldatmak için lafın yaldızlısını fısıldarlar. Rabbin
dileseydi onu yapamazlardı. Bırak onları, düzdükleri iftiralarla baş başa
kalsınlar. Ki ahirete inanmayanların gönülleri ona
ısınsın, ondan hoşlansınlar, elde ettikleri şeylere sahip olmaya devam
etsinler. (En’am)
Bu böyleyken
şeytan lafzı bize bir canlı türünü değil; İnsan ve Cinler arasından bir gruba
verilen unvanı ortaya koyar. Bununla birlikte bir başka yönüyle de; insanın
nefsini ve kötülüğü de bu kategoriye dâhil eder.
İblis ve Şeytanlar
“İblis” ile
“şeytan” aynı kişi gibi düşünülür. Evet, o da şeytan unvanını almıştır. Kovulmuş,
meclisten dışarı çıkarılmıştır. Ancak “İblis” bir şahıstır. Dikkat ederseniz
kitapta “İblisler” diye çoğul bir ifade yer almazken “şeytanlar” ifadesine
bolca rastlarız. Hem en başta belirttiğim üzere “şeytan” bir unvandır ki
insanlardan ve cinlerden bazılarına bu tabir kullanılmıştır.
Âdem’e saygı
duymayan, onun ve soyunun yeryüzünde
yönetici olmasını istemeyen, insanın ucuz ve kandırılabilir olduğunu göstermek
için süre talep eden kişi İblistir. Âdem ve eşini yasak ağacın meyvesi, sonsuz
eskimez bir mülk, ölümsüzlük ve çeşitli vaatlerle
kandıran ise şeytandır. Kitapta
6-7 farklı bölümde anlatılan ilgili hikâyeyi incelerseniz; orijinal sözcüklerde
durum böyledir.
Ayrıca mühim
ama görülmeyen bir ayrıntı; Rabbin “İblis” ile diyalogları varken; şeytan ile
yoktur! Şeytan ile diyaloglar Âdem ve eşi arasında gerçekleşmiştir. Ki o
onların nefsidir.
Nefs ve Şeytan
Âdem ve
eşinin cennetteyken diyalog kurup vaatlerine kandığı şeytan; insanlardan ve
cinlerden görevlendirilmiş birisi değil de; nefsi işaret eder. Keza ayetlerden
biliyoruz ki cennette de nefs vardır.
Orada, nefislerin arzu duyacağı,
gözlerin zevkleneceği her şey vardır. Ve siz orada sürekli kalacaksınız.
(Zuhruf)
Cennette
Âdem ve eşinin kendi nefisleri onların şeytanı olmuştu. Burada da durum aynı…
Bizlerin de düşmanı öncelikle kendi nefislerimiz. Lakin o düşmanı tetikleyen,
düşmanımızı bize karşı kışkırtıp; öz benliğimizin ölümünü amaçlayan başka
şeytanlar da var. Ayetin bahsettiği; insanlar ve cinler arasından olan
karaktersizler…
Algı oyuncusu şeytanlar
Bu kötü ve
karanlık unvan sahipleri; hem Âdem neslinden insanlar, hem İsrail neslinden
cinler. Ayrıca önemli bir dipnot olsun; “şeytan” unvanına sahip bu kimseler;
günümüzde başka bir sözcüğün çatısı altında toplanmış durumdalar… İlahi kitapta okumuşsunuzdur; Süleyman’ın
cinlerden olan şeytanlarına “duvarcı ustaları” denilmektedir. Ve “mason”
kelimesi “duvarcı ustaları” manasındadır. Kısaca mason demek; şeytan
demektir.
Masonlar\şeytanlar
her yerdedir. Devletlerin siyasi ve askeri kanatlarında, iş ve finans
dünyasında, medyada ya da halk arasında onlara bolca rastlarız. Bağlılıklarının
nereye olduğunu ve kimliklerini de muhakkak sembollerle ortaya koyarlar. Medyadakilerin genel görevi; algı
oyunudur… Herhangi bir konuda; hak olanı
batıl gösterip gizlemek ve batıl olanı hak gibi anlatıp bilinçaltlarına
kodlamakla memur kılınmışlar. Öte yandan edepsiz ve ahlaksızlıklara, yanlış ve
günahlara, ruhun iyi hallerinden kötü ve kirliye yönlendirmesinde büyük rol
oynarlar. Nefsi harekete geçiren etkenleri kullanırlar. Görevlerini yazılı ve
görsel medya aracılığı ile icra ederler.
Bunlar aldatmak için lafın yaldızlısını
fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Bırak onları, düzdükleri
iftiralarla baş başa kalsınlar. Ki ahirete inanmayanların gönülleri ona
ısınsın, ondan hoşlansınlar, elde ettikleri şeylere sahip olmaya devam
etsinler. (En’am)
Yaldızlı,
güzel sözlerle insanları kandırmaları; medya yoluyla gerçekleşir… İnsanlar da
onlara inanır, onlara güvenir ve onları çok severler… Artık o saatten sonra
şeytanların dilinden ne dökülürse; karşıdaki insanın bilincinde ve
bilinçaltında o fikir yer edinir. Şeytanlar bir topluma istedikleri kıyafetleri
giydirebilirler, istedikleri yemekleri yedirip, istedikleri içecekleri
içirebilirler. Kadınlara da, erkeklere de önderlik yaparlar. Onların istediği
gibi inanır, onların istediği gibi yaşarsınız. Onların sevdiğini sever, onların
nefret ettiğinden sebepsiz yere siz de nefret edersiniz... Ki bunu son yirmi
yıldır kalp sahibi herkes gördü…
Şu bir gerçek ki şeytanın elinde,
iman edip yalnız Rablerine dayananlar aleyhine hiçbir sulta/hiçbir kanıt
yoktur. (Nahl)
Şeytanları nasıl tanırız?
Şeytanları
tanımak için; kullandıkları cümleler, gözler ve yüz ifadeleri yeterli olanağı
verir. Ancak bunu başaramayanlar için belirgin farklı işaretler de vardır.
Mesela şeytanların genel özelliklerinden birisi korku enerjisini her daim diri
tutmaktır… Sürekli kıtlık olacak, savaş çıkacak, hastalıklar türeyecek,
gözyaşı, kan, bozgun diye ağızlarından hep negatif karanlık cümleler dökülür.
Astrologlar arasında gizlenmiş şeytanlar da bunu böyle yapar, haberci, yorumcu,
araştırmacı yazar ya da farklı unvana büründürülmüş olanlar da…
Şeytan sizi fakirlikle korkutur, sizi
görünür görünmez çirkinliklere sürükler. Allah ise size kendisinden bir
bağışlanma ve lütuf vaat eder. Allah, Vasi’dir, Âlim’dir. (Bakara)
İşte size şeytan! O yalnız kendi
dostlarını korkutur. Eğer inananlarsanız onlardan korkmayın, benden korkun.
(Al-i İmran)
Fısıltı, inananları kederlendirmek
için ancak şeytandan gelir. Bununla birlikte o, Allah’ın izni olmadıkça
inananlara hiçbir zarar veremez. Müminler sadece Allah’a güvenip dayansınlar.
(Mücadele)
Ana akım
medyanın her saniyesi zaten algıya yönelik lakin sosyal medyada da sırf bunun
için görevlendirilmiş yüzlerce video kanalı mevcut. Tamamı karanlığa hizmet
ediyor. Siyaset ve inanç ekseninde içeriklerle zihinlere saçma sapan bilgiler
doldurma işinin yanı sıra; hak ve batıl noktasında hedef saptırma en temel
vazifeleri. Birçok isim var. Aklımda kalan örnekler; İlkay Buharalı, Emrah
İriç, Ferda Yıldırım, Türker Akıncı, Ertan Özyiğit, Serhat Ahmet
Tan, Hamza Yardımcıoğlu başlıcalarıydı. Ana akım medyada zaten hemen her
program ve moderatör karanlığa hizmet halindeydi. Ve bunlar arasında
dolaştırılan 10-15 kişilik ucuz ve basit şeytan takımı… İnsanı hem ümitsiz, hem
devlet ve milletine karşı düşman hale getirmeyi hedef almışlardı. Başarılı da oldular.
Çok kişiyi saptırdılar. Virüs sonrası virüs yapaydı algısını ortaya koyanlarla,
deprem sonrası bu deprem yapay bir depremdi diyenler aynı kişilerdi. Yarın
Tabutu Sekine indikten sonra da bu sahte diyecekler ki üç beş sene önce Tarsus
kazısı, bilmem nere kazısı diye sahiplerinin hazırlamış olduğu algı oyununu
yine aynı isimler sahnelemişti. Sahipleri istedi ki; sürecin ilahi bir süreç
olduğunun kimse farkında olmasın… Kamer suresinde bildirilmiş ilahi uyarı ve
ikazların kıyamın yaklaşmasıyla vakte geldiği bilinmesin… Abdurrahman Dilipak,
Eray Hacıosmanoğlu, Ramazan Kurtoğlu, Abdullah Çiftçi, Zafer Calayoğlu, Haluk
Özdil, Kazım Yurdakul gibi pek çok karaktersiz müsvedde bu işin
elebaşlarındandı… Astrologlardan Öner Döşer, Nuray Sayarı, Şenay Devi, medyadaki
astrologların istisnasız tamamı, sanatçılar, sporcular, oyuncular, mankenler
şunlar bunlar derken pek çok isim; bile isteye Bizans’ın hizmetkârıydı. Bunun
karşılığında işte “ünlü” oldular ve toplumları onlar yönetti. Hadise, Tarkan,
Cem Yılmaz gibi satılmış ruhlar; nice ruhlara önder oldu… Ve alkışlattılar
kendilerini… Hele geçen zaman Amerikan gemileri Türkiye ve İslam ile savaşmaya
gelmişken Tarkan isimli erkeklikten yoksun haysiyetsizin İnstagram sayfasında
paylaştığı Amerikan bayrağına sarılı fotoğrafı görünce; dedim ki bu nasıl bir
körlük! Ama öyle! Halkın büyük kısmı olabildiğine kördü… Kör değil aslında;
gönülleri hiçbir zaman buraya, bu inanca, bu millete ait değildi onların…
Türk’üz derler ancak Türklükten nasiplenmemişler. Ki Türkler edep bilir, ahlak
bilir, hak bilir, hakikat bilir. Adildir Türk olan, merhametlidir. Zalim
karşısında korkusuz cengâver, mazlum yanında anne gibidir, baba gibi, kardeş
gibi… Ben Türk’üm ve Türklüğüm ile bu nedenle övünüyorum. Milletimle,
milliyetimle şeref duyuyorum. Lakin üstteki niteliklerden ötürü… Biz ki
yeryüzünde çıkarılmış en hayırlı millettik… Şimdi gelin görün ki; bebekler
öldürülse vicdanları sızlamayan, insanlar yakılsa çekirdek çitleyerek izleyen
bir topluma dönüştürüldük.
Şeytanlarla dostluk
İlahi
kitabın ihbarına göre bir takım insanlar; müminlerle bir araya gelince;
onlardan biriymiş gibi davranırmış. Ancak onların yanından kalkıp esas
dostlarının yanına varınca; biz diğerleriyle sadece eğleniyoruz deyip onları
küçümsediklerini dile getirirlermiş.
Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüze
geldiklerinde, "iman ettik" derler. Kendi şeytanlarıyla baş başa
kaldıklarında ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz
sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz." (Bakara)
Burada
onların dost edindiği şeytanları düşünürsek; filmlerdeki gibi korkunç ucube
görünümlü yaratıklar olmadığını, metafizik bir varlıktan bahsedilmediğini
anlayabilirsiniz? Bilakis güzel giyimli, diksiyonu düzgün, cebi paralı ve en önemlisi diplomayla
unvan verilmiş kimseler bunlar… Onlar
ne söylerse halk için hak olan odur.
Öyle kişiler ki onlar, müminleri
bırakıp da küfre sapanları dostlar ediniyorlar. Onların yanında onur ve yücelik
mi arıyorlar? Onur ve yüceliğin tümü Allah’ındır. (Nisa)
Kim Rahman’ın Zikri’ni görmezlikten
gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can
yoldaşı olur. (Zuhruf)
Ne yazık ki
nice insanın nefsine müminlerin dostluğu, yarenliği ağır gelir. Nitekim mümin
üzerine düşen vazifeyi yapar. Yanlışı görse uyarır, düzeltmek ister. Kötüyü,
pisi görse ikaz eder, temizlemek ister. Ve tam bu noktada nefs devreye girerek;
kendini tenkit eden o dostu; düşman ilan eder. Şikâyetlerde bulunur. Sonra size
sırt dönerek koşarak şeytanların arasına gider. Şeytanlar da ne yapsın;
görevini hakkıyla yerine getirir, onları oynatıp kıvırtır. Hak yoldan öte
çevirir. İşin acı yanı o ki; bu kimseler hala kendilerini iyi ve güzel yolda
zannetmeye ise devam eder… Onlardan biri haline dönüşür, hak ve hakikatten
uzaklaşır ve tüm bunları akıl dahi edemez.
Bir kısmını iyiye ve güzele
kılavuzladı, bir kısmının üzerine de sapıklık hak oldu. Onlar, Allah’ı bırakıp
şeytanları dost edinmişlerdi. Bir de kendilerinin hidayet üzere olduklarını
sanırlar. (A’raf)
Görmedin mi biz, şeytanları
inkârcıların üzerine salmışız da onları oynatıp kıvırttırıyorlar. (Meryem)
Din, Bilim ve şeytanlar
Şeytanların
temel görevi insanları kandırmak demiştik. Özellikle bunu ilim \ bilim maskesi
altında yaparlar ki etki alanları daha güçlü ve geniş olabilsin… Örneğin
insanın maymundan evrimleştiği fikri; sözüm ona bilim maskesiyle insana enjekte
edilmişti. Ve böylece insanların azımsanmayacak kadar çoğunluğu; atalarının
maymun olduğu inancına kapılmıştı. Halen buna inananlar var… Böylece yaratılış ve
varoluş hakikatlerinden olabildiğine kopup gidiyorlar. Oysa akıl ve kalpleriyle
ilahi kitabı rehber edinip bir de oraya danışmış olsalar; her şeyin bambaşka
olduğunu görebilirlerdi.
İnsanlardan bazıları vardır, hiçbir
ilme sahip olmadan Allah konusunda mücadele eder ve her inatçı kaypak şeytanın
ardı sıra gider. (Hac)
Aynı durum
ilahiyat çevresi için de geçerliydi. Bu alanda görevlendirilmiş şeytan sayısı
diğer alanlardan daha fazlaydı. Cemaat liderleri, tarikat önderleri, müftüler,
imamlar, ilahiyatçı yazarlar, ilahiyatçı akademisyenler derken TV ve sosyal
medyaya serpiştirilmiş bolca şeytan vardı. Bunların da kendilerince
takipçileri, onları âlim bilip kendi aklı ve kalbini hiçe saymış, ilahi kitabı
arkasına atmış milyonlar. Kendini dindar sanan daha doğrusu kendisinin dindar sanılmasını sağlamaya
çalışan dinsizlerle doluydu etraf.
Din maskesi
arkasına gizlenmiş şeytanların ilk hedefi insanları Kuran’ı Kerim’den
olabildiğine uzak tutmaktı. Böylece sözüm ona peygamberimize atfedilen uydurma
sözler aracılığıyla; ilahi kitaptaki hakikatleri ört pas ettiler. Kur’an
anlatıyoruz diyenler sadece laf geveleyip durdu. Hikmete dair tek bir kelamları
olmadı… Bu böyleyken peki ya meallerde yapılan bilinçli kelime oyunları ve
anlam kaymalarına ne demeli? Öyleleri var ki; bunun hata ya da cahillik ile
izahı mümkün değil. Tarikat şeyhleri konusuna girmiyorum bile… Bilinmiş tüm
tarikat ve cemaatler ticarethane ve yalanlarla algı oyunu yuvalarına dönmüş
durumda… Aslında yanlış bir ifade kullandım. Sonradan bunlar algı oyunu
yuvalarına veya ticarethanelere dönüştürülmedi. Kuruluş amaçları tam olarak
buydu…
Bizans şeytanları
Yeryüzünde
iki soyun birlikte yaşadığını, bunlardan birinin Âdemoğulları, diğerlerinin
İsrail soyu olduğunu artık biliyorsunuzdur? İsrail soyunun ise Yahudilerle
alakası olmadığını, İsrail soyunun aramızda yaşayan ve bu doğanın kuralları ve
ilahi imtihan gereği tıpkı bizler gibi beşer bedene sahip cinler olduğunu ifade
etmiştim. Katı gezegen medeniyetlerine “beşeriler”, gaz gezegen medeniyetlerine
“cinler” ismini vermekteydi Kur’an-ı Kerim…
Musa’dan
sonra Mısır’dan çıkan beşer bedendeki cinler (İsrail oğulları) Anadolu
topraklarına gelerek dağılan Roma’nın yerine Bizans’ı inşa etmişlerdi.
(Detaylar için eski yazılardan faydalanabilirsiniz) Şundan bahsedeceğim ki
Bizans’ın şeytanlarını en iyi tasvir eden yine kendi elleriyle çizdikleri
çeşitli portreler… Ayasofya’nın cinlerin saltanat sarayı, dünya hükümdarlığının
sembolü olduğunu artık söylememe lüzum yok. Erhan da bolca ve gururla TRT
ekranlarından Bizans’ın Hristiyanlara neler yaptığını, Ayasofya’da nice insanın
katledilip kadınlarına tecavüz edildiğini anlatmıştı. Erhan ve Ertan’ı takip
edenler bilir. Bunların dilinde Enrico Dandolo adında biri var. Öve öve
bitiremezler. Neyse geçmiş tarihte yaşadığı söylenen ve hatta mezarının
Ayasofya’da gömülü olduğu konuşulan bu Bizanslı kimdir diye kendimce bir
araştırma yaptım. Kişiyle ilgili çizilmiş portreleri inceledim. Birisinde
resmedilişi oldukça dikkatimi çekmişti. Sizinle de paylaşmak isterim; önce
ayete dikkat;
Zakkum ağacı ki tomurcukları tıpkı
şeytanların başlarıdır. (Saffat)
Ortalama bir
zakkum ağacı tomurcuğu yukarıda görüldüğü gibidir. Alttaki portre ise Bizans
şeytanı, Erhan Altunay’ın soydaşı; Enrico Dandolo’ya ait…
Bugünün
şeytanı ise Erhan Altunay… Baş şeytan… Altını çiziyorum; İblis değil. İblis
başkası… İblisin kimliğine dair daha önce yazdım. Erhan; İblisin sağ kolu, her
yüzyılın baş şeytanlarından, görünmeyen Bizans’ın, görünmeyen kralı… Kendi bunu
defalarca sembollerle söyledi ama anlayan kim! Mor gömlek giyip TRT Gündem
ötesi programına, Pelin Çift isimli dişi şeytana konuk olmuştu. Dişi şeytan
sordu. Neden mor gömlek? Baş şeytan dedi ki: “Bizans kralları mor gömlek giyer”
Tabi halk
Deccal’i tek gözü kör bir yaratık sanıyor… Evet, gözünün birinde bir sıkıntı
var. Bu fotoğraflara bakınca belli oluyor. Ancak o fantastik bir yaratık değil;
senin benim gibi beşer bedenli biri… Tek farkımız öz benliklerimiz… Biz Âdem
nesliyiz, onlar İsrail’in nesli… Ve ezelden bize düşmanlar…
İblisin süresi?
Gelelim
başka bir önemli detaya; İblis ile ilgili başlıklarda değinmiştim. Demiştim ki
ilk kuşak Âdemlerin yeryüzünde hayata başlamasıyla birlikte İblis de göreve
başlamadı. Yani ilk insanlardan bu yana insanın kandırılabilir olduğunu
göstermeye tek bir şahıs olarak İblis çalışmıyor. Ona belli bir dönem aralığı
için zaman verilmiş. Nitekim sadece İblis değil; kendisine farklı işler için
süre tanınmış başkaları olduğunu da ilahi kitaptan anlayabiliyoruz.
Peki, süre verilenlerdensin… (Sad)
Habil ve
Kabil örneğine baktığımız vakit; kötülük için bir İblisin varlığına gerek
duyulmamış. Kin, haset, kıskançlık gibi duygular; insanın kendi şeytanı olmuş.
Veya Lut devrindeki kimseler; hazzın, şehvetin ardına düşerek, sapıklığa varıp
yok olup gitmişler. Onlara da bir İblis ya da şeytan gerekmiyordu. Kendi
nefsleri kendi sonları için yeterliydi. Tüm bunlarla birlikte kötülüğü
temsilen; İblis tarafından veyahut İsrail oğullarının ekâbirlerince
görevlendirilmiş kimseler de vardı. Nasıl ki her yüzyılın bir uyarıcı ve
müjdecisi oluyorsa; bir saptırıcısı da mutlaktı. Bunlar en azından birkaç bin
yıldır Bizans ve Ayasofya’ya bağlı şövalyeler (Tapınak Şövalyeleri) ve Kraldan
oluşmaktaydı. İlgili yüzyılın kralı aynı zamanda deccali idi. Tabi bu deccal
kelimesi Kuran’da yer alan bir kelime değil. Halk arasındaki bilinirliliği için
bu sözcüğü kullandım. İlahi kitapta bunun karşılığı Tagut… Yani o yüzyılın baş
şeytanı ve kurduğu sistemi… Emrindeki şövalyelerle birlikte ruhları satın alıp
milletleri kandırmak, haktan, adaletten, merhamet ve doğruluktan
uzaklaştırmakla kendilerini görevlendirmiş kimseler hep ona bağlıydı…
Düşmanımız
Ezelden
ebede tek düşmanımız kendi nefsimizdir. Kendi yanlışlarımız, kendi
tercihlerimizdir. Yaşadığımız zaman dilimi; ister ilk çağlar olsun, ister son
çağlar; mücadelemiz kendi benliğimizle kendi nefsimize karşı… En azından dünya
boyutu için bu böyle. Diğer yıldız sistemlerindeki kullar için işler nasıl
işliyor bilemem.
Yemin olsun, şeytan, içinizden birçok
nesli saptırmıştı. Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz? (Yasin)
Kötü
arkadaş, şeytandır insana… Nefs şeytandır… Medyanın farklı unsurlarında İblis
adına yazan çizen, insan ve cinlerden karaktersizler şeytandır. Yanlışa,
batıla, günaha, ilahi yasa ve rızadan uzağa götüren her türlü duygu, düşünce, kişi;
şeytandır, şeytandandır. Ve şeytanlar insanlığı kuşatıp sarmış durumda… İşin acı
yanı; artık insanlara düşmanlarını anlatmak çok zor… Bunu bir tek Allah yapabilir. Hiçbir
insanoğlunun böyle bir şeye gücü yetmez… Kalbi ölmüş insana; hiçbir şey
anlatılamaz, gösterilemez…
Şeytan onları kuşattı da Allah’ın
zikrini/Kur’an’ını onlara unutturdu. İşte bunlar şeytanın hizbidir. Dikkat
edin! Şeytanın hizbi hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Mücadele)
Selam ile
kalın
Mehmet
Çobanoğlu