Bir zamanlar Rabbim meleklere;
yeryüzüne yönetici olarak Âdemleri yani beşer formda yaratılan, kendi doğasınca
bir bilinç sahibi insanları uygun gördüğünü bildirmiş. Melekler bu işe biraz
şaşırmış. “Nasıl olur ki” diye kendi bilinç dünyalarına yakışmayan bir
serzenişleri olmuş. Hem Âdem’e güvenmemişler. Hem Rabbin ilminden kuşku
duymuşlar. Rableri de onlara “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurmuş. Ve
başlamış süreç…
İlk Âdemler yeryüzüne indirilmişler.
Çiftler halinde yüzlerce, binlerce Âdem kadını ve erkeği bu topraklar üzerinde
yaşamaya başlamışlar. Nereden geldiklerinin bilinciyle, ilim bilim noktasında
ilk medeniyetleri kurmuşlar. Ancak ilahi kitaptan anladığımıza göre kulluk
noktasında pek kararlı kalamayıp; dünya macerasına dalmışlar. Lakin
sonrasındaki Âdemler yani bizler bu işin hakkını eni sonu vermişiz. Ve Allah’ın
izni ve dilemesiyle kulluk makamına ermişiz… Bu dünyaya halife olmuşuz… Tabi
bizim için henüz o an gelmedi. Bu Tabutu Sekine’nin yeryüzüne indirilmesiyle
gerçekleşecek bir nihayet… Peki, aksi bir durum olabilir mi? Mümkün… Kimsenin
bilmediği bir sonuç; tüm sonuçlardan beri bir final olabilir. İşin bu kısmını
konuşmayacağım. Ancak eğer hilafet makamına yani kulluk derecesine seçilirse
Âdem; bu onun öğrendikleri sayesinde olacakmış. Dikkat çekmek istediğim özet
bu…
Ve Âdem’e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere göstererek şöyle buyurdu: "Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz." (Bakara)
Bildiğiniz üzere Âdem; bir takım
kelimeler öğreniyor. Öğrendikleriyle de Rabbe yönelip bunlar sonucunda başarıyı
elde ediyor. Peki, neydi o kelimeler? “Abra Cadabra” gibi bir şey değil her
halde? Yani hakikaten Âdem’e belli kelimeler öğretip sonrada “Aferin Âdem;
şimdi cennete” mi buyurmuştur Allah? Nedir bu kelimeler? Allah’ın isimleri mi?
Eskiden olsa bu soruya direkt evet
derdim. Ancak idrak ettim ki öyle olsa melekler bunu bilirlerdi. Kaldı ki
Allah’ın esmalarını bilmekle kulluk derecesini elde etmek ne alaka? Meleklerin
bile bilmediği çeşitli isimler veya kelimeler olacak. Bunlar Âdem’e Allah tarafından öğretilip
ardından aferin Âdem haydi cennete mi denilecek? Kelime ve isimlerden kastın
böyle bir şey olduğunu düşünmüyorum.
Âdem’in öğrendikleri dünya okulunun çeşitli dersleridir. Bunlar
sonucunda Âdem başarılı olmuştur...
Hatırlarsanız Âdemoğullarının dünyayı
yönetecek olmasına meleklerden itiraz gelmişti. Âdem’i bu konuda yeterli görmemişler;
işin üstesinden gelebileceğine ihtimal vermemişlerdi. Nitekim Âdem kıvamında
değildi. Bu ırk daha cennetteyken günah işlemişti. Nasıl dünya yönetimi onun
olurdu! Ancak onların bilmediği Rabbin ise haberdar olduğu şeyler vardı.
Serzenişte bulunan o melek unvanına
sahip halk; açlık ile imtihan olmuşlar mıdır acaba? Evlat acısı nedir bilirler
mi? İnsanın maruz kaldığı veya kalabileceği şartları bir gün olsun
deneyimlemişler mi? Hastalıklarla mücadele etmişler mi? Geçim derdi? Hiç
sanmıyorum…
Âdem’in öğrendiği kelimeler; dünya
okulunun öğretilerinden birer parçadır dostlar. Örneğin Allah’ın dostu İbrahim
nebinin göstermiş olduğu “teslimiyet”; bambaşka bir kelimedir... Herkesin kolaylıkla öğrenip idrak edemeyeceği
kadar zor… Ayette buyrulmuş ki: “Hani
Rabbi İbrahim’i bazı kelimelerle imtihana çekmişti de o da onların hakkını
vermişti.” İbrahim nebi dünya imtihanını hakkıyla tamamlamış. Rabbi de onu
mükâfatlandırmış. Cümle insanlığa örnek kılmış...
Bir başka kelime olarak karşımıza
sabır çıkmaktadır. Eyyub var mesela bu konuda âlemlere örnek... Tek bir mutlu
ve huzurlu günü olmamış desek mübalağa olmaz. Ömrünün tamamı çilelerle geçmiş,
sıkıntı ve problemler adamcağızın normu haline dönüşmüş. Şeytan oldukça uğraşmış
onunla. Eyyub ise yolundan kesinlikle şaşmamış, sapmamış. Hamt ve tevekkül
içerisinde Rabbin kendisine uygun gördüğü şartlar altında sınavını tamamlamaya
gayret etmiş. Ve ummadığı bir an ona denilmiş ki: Ey Eyyub! İşte sana serin bir
su! İç kana kana, yıka tüm bedenini… Temizlen, arın. Tüm dertler aksın gitsin
toprağa… Çürüsün, yok olsun… Sonra ne mi olmuş? Eyyub’a yepyeni mükemmel bir
hayat verilmiş. Aile bireyleriyle eskiden olduğu gibi yine bir arada… Fakat bu
kez refah ve mutluluk içerisinde sil baştan bir hayata başlamış. Bahsi geçen bu
su; Ab-ı hayat ya da gençlik pınarı olarak efsanelere konu olan kutsal
kaynaktan gelen sudur. Anadolu topraklarındadır.
Velhasıl Âdem’in öğrendiği kelimeler; üç
beş harfin bir araya gelerek oluşturduğu sözcükler değil; yaşantının getirdiği
durumlar karşısında deneyimlenmiş ve ruha olgunluğu sağlamış; olay, durum ve
hallerdir. Bunların her biri bir öğretidir.
Âdem sabrı öğrenirse puan alabilir.
Aksi halde sabırsız ve asi tamamlarsa yolu; hanesine eksi not düşer. Nefsin
zevkleri ve davetlerine karşı; kalbin Rab ile kalması bir cihattır ve buradan
da puan gerekir. Ve sonra ve hatta en başta; samimiyet... Her dildedir Allah;
ancak her kalpte bulunmaz. Samimiyetiyle sınanır Âdem. Varlıkla yoklukla, zorlukla kolaylıkla ve hepsinin sonunda Yol'da
kalabilir ve bu ahval üzere tamamlarsa; kulluk makamına ermesi umulabilir.
Selam ile kalın
Mehmet Çobanoğlu