16 Eylül 2019 Pazartesi

Âdem'in öğrendiği kelimeler

Bir zamanlar Rabbim meleklere; yeryüzüne yönetici olarak Âdemleri yani beşer formda yaratılan, kendi doğasınca bir bilinç sahibi insanları uygun gördüğünü bildirmiş. Melekler bu işe biraz şaşırmış. “Nasıl olur ki” diye kendi bilinç dünyalarına yakışmayan bir serzenişleri olmuş. Hem Âdem’e güvenmemişler. Hem Rabbin ilminden kuşku duymuşlar. Rableri de onlara “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurmuş. Ve başlamış süreç…

 

İlk Âdemler yeryüzüne indirilmişler. Çiftler halinde yüzlerce, binlerce Âdem kadını ve erkeği bu topraklar üzerinde yaşamaya başlamışlar. Nereden geldiklerinin bilinciyle, ilim bilim noktasında ilk medeniyetleri kurmuşlar. Ancak ilahi kitaptan anladığımıza göre kulluk noktasında pek kararlı kalamayıp; dünya macerasına dalmışlar. Lakin sonrasındaki Âdemler yani bizler bu işin hakkını eni sonu vermişiz. Ve Allah’ın izni ve dilemesiyle kulluk makamına ermişiz… Bu dünyaya halife olmuşuz… Tabi bizim için henüz o an gelmedi. Bu Tabutu Sekine’nin yeryüzüne indirilmesiyle gerçekleşecek bir nihayet… Peki, aksi bir durum olabilir mi? Mümkün… Kimsenin bilmediği bir sonuç; tüm sonuçlardan beri bir final olabilir. İşin bu kısmını konuşmayacağım. Ancak eğer hilafet makamına yani kulluk derecesine seçilirse Âdem; bu onun öğrendikleri sayesinde olacakmış. Dikkat çekmek istediğim özet bu…

 

Ve Âdem’e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere göstererek şöyle buyurdu: "Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz." (Bakara)

 

Bildiğiniz üzere Âdem; bir takım kelimeler öğreniyor. Öğrendikleriyle de Rabbe yönelip bunlar sonucunda başarıyı elde ediyor. Peki, neydi o kelimeler? “Abra Cadabra” gibi bir şey değil her halde? Yani hakikaten Âdem’e belli kelimeler öğretip sonrada “Aferin Âdem; şimdi cennete” mi buyurmuştur Allah? Nedir bu kelimeler? Allah’ın isimleri mi?

 

Eskiden olsa bu soruya direkt evet derdim. Ancak idrak ettim ki öyle olsa melekler bunu bilirlerdi. Kaldı ki Allah’ın esmalarını bilmekle kulluk derecesini elde etmek ne alaka? Meleklerin bile bilmediği çeşitli isimler veya kelimeler olacak.  Bunlar Âdem’e Allah tarafından öğretilip ardından aferin Âdem haydi cennete mi denilecek? Kelime ve isimlerden kastın böyle bir şey olduğunu düşünmüyorum.  Âdem’in öğrendikleri dünya okulunun çeşitli dersleridir. Bunlar sonucunda Âdem başarılı olmuştur...

 

Hatırlarsanız Âdemoğullarının dünyayı yönetecek olmasına meleklerden itiraz gelmişti. Âdem’i bu konuda yeterli görmemişler; işin üstesinden gelebileceğine ihtimal vermemişlerdi. Nitekim Âdem kıvamında değildi. Bu ırk daha cennetteyken günah işlemişti. Nasıl dünya yönetimi onun olurdu! Ancak onların bilmediği Rabbin ise haberdar olduğu şeyler vardı.

 

Serzenişte bulunan o melek unvanına sahip halk; açlık ile imtihan olmuşlar mıdır acaba? Evlat acısı nedir bilirler mi? İnsanın maruz kaldığı veya kalabileceği şartları bir gün olsun deneyimlemişler mi? Hastalıklarla mücadele etmişler mi? Geçim derdi? Hiç sanmıyorum…

 

Âdem’in öğrendiği kelimeler; dünya okulunun öğretilerinden birer parçadır dostlar. Örneğin Allah’ın dostu İbrahim nebinin göstermiş olduğu “teslimiyet”; bambaşka bir kelimedir...  Herkesin kolaylıkla öğrenip idrak edemeyeceği kadar zor… Ayette buyrulmuş ki: “Hani Rabbi İbrahim’i bazı kelimelerle imtihana çekmişti de o da onların hakkını vermişti.” İbrahim nebi dünya imtihanını hakkıyla tamamlamış. Rabbi de onu mükâfatlandırmış. Cümle insanlığa örnek kılmış...

 

Bir başka kelime olarak karşımıza sabır çıkmaktadır. Eyyub var mesela bu konuda âlemlere örnek... Tek bir mutlu ve huzurlu günü olmamış desek mübalağa olmaz. Ömrünün tamamı çilelerle geçmiş, sıkıntı ve problemler adamcağızın normu haline dönüşmüş. Şeytan oldukça uğraşmış onunla. Eyyub ise yolundan kesinlikle şaşmamış, sapmamış. Hamt ve tevekkül içerisinde Rabbin kendisine uygun gördüğü şartlar altında sınavını tamamlamaya gayret etmiş. Ve ummadığı bir an ona denilmiş ki: Ey Eyyub! İşte sana serin bir su! İç kana kana, yıka tüm bedenini… Temizlen, arın. Tüm dertler aksın gitsin toprağa… Çürüsün, yok olsun… Sonra ne mi olmuş? Eyyub’a yepyeni mükemmel bir hayat verilmiş. Aile bireyleriyle eskiden olduğu gibi yine bir arada… Fakat bu kez refah ve mutluluk içerisinde sil baştan bir hayata başlamış. Bahsi geçen bu su; Ab-ı hayat ya da gençlik pınarı olarak efsanelere konu olan kutsal kaynaktan gelen sudur. Anadolu topraklarındadır.

 

Velhasıl Âdem’in öğrendiği kelimeler; üç beş harfin bir araya gelerek oluşturduğu sözcükler değil; yaşantının getirdiği durumlar karşısında deneyimlenmiş ve ruha olgunluğu sağlamış; olay, durum ve hallerdir. Bunların her biri bir öğretidir.   

 

Âdem sabrı öğrenirse puan alabilir. Aksi halde sabırsız ve asi tamamlarsa yolu; hanesine eksi not düşer. Nefsin zevkleri ve davetlerine karşı; kalbin Rab ile kalması bir cihattır ve buradan da puan gerekir. Ve sonra ve hatta en başta; samimiyet... Her dildedir Allah; ancak her kalpte bulunmaz. Samimiyetiyle sınanır Âdem. Varlıkla yoklukla,  zorlukla kolaylıkla ve hepsinin sonunda Yol'da kalabilir ve bu ahval üzere tamamlarsa; kulluk makamına ermesi umulabilir. 

 

Selam ile kalın

Mehmet Çobanoğlu  

23 Ağustos 2019 Cuma

En üstün peygamber?


Peygamberler arası kıyaslama yapılmaması gerektiği ayetlerle sabit olmasına rağmen; daima yapılagelmiştir. Özellikle Müslüman toplumlar; Muhammed peygamberin mertebece en üstün nebi olduğunu düşünürler. Hatta iş öyle bir noktaya gelmiş ki; bazıları tüm âlemlerin Muhammed nebi için yaratıldığına inanır.

 

Tabut-u Sekine indikten ve hakikatler ortaya çıktıktan sonra İsa Mesih’in tabiatının da SİRİUS’lu melek olduğu idrak edilince; maalesef yeni bir fitne ortaya çıkacakmış. İsa mı üstün yoksa Muhammed nebi mi denilecekmiş. Bu böyle olmasın diye; fitne ortaya çıkmadan veya çıksa da yayılmadan sona ermesi adına yazıyorum bunları. Keza Zuhruf suresinde ön görülen geleceğin haberi verilmiş. Değiştirmek bize bağlı…  

 

Meryem’in oğlu bir örnek olarak ortaya konulunca senin toplumun hemen yaygarayı bastı! Dediler ki: “Bizim tanrılarımız mı hayırlı yoksa o mu?” Bunu sırf seninle tartışma olsun diye ortaya attılar. Çekişmeyi seven bir toplumdur onlar. Meryem’in oğlu kendisine nimet verdiğimiz ve İsrail oğullarına örnek kıldığımız bir kuldur. Eğer dileseydik yeryüzünde size halef olacak melekler vücuda getirirdik. (Zuhruf)

 

Hakikatlerden sonra bazı insanlar: “Acaba Dünyalı Muhammed Mustafa mı daha hayırlı / mertebece üstün? Yoksa İsa Mesih mi?” diyebilirler. Şimdiden diyeyim ki böyle bir düşünce fitneden başka bir şey olmaz. Eğer ayetlerde bu fitnenin uyarısı yapılıp bildirilmeseydi; ben de kesinlikle bu konuyu kaleme almazdım. Zira ben yazsam da yazmasam da bu konunun gün olup bazı kimselerin kalbine düşeceği aşikâr… Bu nedenle onlara yapılan uyarının bir hatırlatması olsun.

 

Bizler kendi bilinç sınırlarımız dâhilinde tıpkı bizim gibi yaratılmış olanların Allah katındaki derecesini bilemeyiz. Kim kimden üstün, kim kimden hayırlı gibi sorular; hakikatini bilemeyeceğimiz cevaplar doğurur. Ayrıca cevabın ne olduğunun bizim ruhsal eğitimimiz adına bir faydası da yoktur.  Bilakis bizim aradığımız cevaplar kendi halimizin Allah katında ne durumda olduğu olmalıdır.

 

İsa Mesih, Cebrail ya da başka bir melaike bir üst yıldız sisteminde, bizim dünyamızdan çok farklı bir bilinç ve dünya hayatında yaşam sürüyor olabilir. Ancak belki onların bilip göremediği, kendi dünyalarında tecrübe edemedikleri bir şey; bizim dünyamızda herhangi bir insan tarafından dâhi biliniyor olabilir. Nihayetinde ayetlerle vurgulanmış. Allah: “Bildirin bana eşyanın hakikatini” diye buyurduğunda; Melekler afallayıp kalmış… Âdem ise; onu onlara bildirmiş.

 

Hangi yıldız sisteminde, hangi mertebe, hangi âlemde olduğumuzun bir anlamı yoktur. Önemli olan bulunduğumuz yerde nasıl olduğumuzdur. Bununda hükmü Allah’a aittir. Hükmü biz vermeye kalkarsak gerisini siz düşünün…

 

Selam ile kalın

Mehmet Çobanoğlu